21 Mayıs 2009

Armudun İyisini Ayılar mı Yer???

Kaliforniya'da Long Beach şehrindeki Eyalet Üniversitesi'nde
öğretim üyesi olarak ders verirken, aynı sömestr de
benim iki dersimi alan bir kız öğrencim dikkatimi çekmeye başlamıştı. Bu genç bayanın şu özelliklerinin farkına varmıştım: Her şeyden önce
çok güzel bir kızdı; gözüm gayri ihtiyari ona gidiyordu.
İkinci olarak çok iyi bir öğrenciydi; bütün sınav ve ödevlerde en yüksek notu o alıyordu. Ayrıca, çok hanımefendi, çok nezih bir kişiliği vardı. Bölümün bir pikniğinde kız öğrencimin nişanlısıyla tanıştım ve itiraf edeyim, ilk aklımdan geçen,
'Armudun iyisini ayılar yer' düşüncesi oldu.
Yukarıda özelliklerini saydığım o güzel kızın bana tanıştırdığı erkek,
yirmi yedi-yirmi sekiz yaşlarında, saçı biraz dökülmüş,şişman denecek
kadar toplu, çirkin, kısa boylu biriydi. Bu kişiye
parası için yüz vermiş olabileceğini düşündüm. Daha sonra öğrendim ki,
bu genç adamın parasal gücü yok; başka bir üniversitenin psikolojik
danışmanlık bölümünde doktora öğrencisi olarak okula devam
ediyor ve ileride akademisyen olarak kariyer yapıp profesör
olmak istiyor.Acaba benim güzel öğrencim bu adamda ne bulmuştu?
Bir hafta sonra ders çıkışı koridorda öğrencimin
yanına yaklaştım ve Sally adıyla anacağım öğrencimle
aramızda şöyle bir konuşma geçti:'Sally, nişanlınla
nasıl tanıştığınızı merak ediyorum?
'Bir kilise faaliyetinde
aynı komitede çalıştık; o zaman tanıdım kendisini''Nesi seni etkiledi;
hangi özelliklerini sevdin?Sally, bir Amerikalı olarak
bu soruyu hiç beklemiyordu. Amerikan kültüründe,
bu tür sorular kişinin mahremiyetine tecavüz olarak kabul
edildiğinden pek sorulmaz. Amerikan kültürüne göre
ben o anda Sally'nin mahremiyetine 'burnumu sokuyordum.
' Şaşkınlığı geçince çok içten, gözlerinin içi gülerek,
'O şahane bir insan;o benim kahramanım! Ben ondan çok şeyler öğrendim' dedi.O anda ilk hissettiğim şey kıskançlık duygusu oldu.
Güzel bir kadının erkeğine, 'Sen benim kahramanımsın'
duygusu içinde bakmasının erkeğe verilmiş en büyük
hediye olduğunu hissettim ve anladım.Bu hediyeyi,
hayatım boyunca hiç almadığımı biliyordum ve o kişiyi kıskandım.
'Nasıl yani?' dedim.'Frank bir yetimhanede büyümüş.
Yetim olmanın ne demek olduğunu bildiği için, üniversite
öğrencisi olunca, yetimhaneden iki çocuğa ağabeylik
yapma kararı almış. Haftada on saatini onlara ayırıyor;
onlarlabuluşup oynuyor, kitap okuyor, onları müzeye
götürüyor.Onların iyi gelişmesi için elinden geleni yapıyor.
Biri ameliyat oldu,hastanede yatıyor ve Frank şimdi
akşamları hastanede kalıyor, geceleri ona bakıyor.' Yüzüme
tokat yemiş gibi oldum. Utandım. Kendime kızdım.
Ben güya en yüksek eğitim düzeyine gelmiş biriydim
ve karşımdakini hala dış görünüşe göre yargılıyor ve onu 'ayı'
olarak görüyordum. İçimdeki pislikten utandım.
Bir süre sonra Sally'nin içinde yetiştiği aile ortamını merak
etmeye başladım. Şöyle bir mantık yürüttüm:
o adama baktığım zaman ben neden, 'Armudun iyisini ayılar yer'
diye düşündüm? Çünkü ben, içinde yetiştiğim ortamda sık, sık
bu benzetmeyi duyarak büyümüştüm. İçinde yetiştiğim ortam
beni nasıl etkilemişse, Sally'nin içinde yetiştiği ortam da onu
öyle etkilemiş olmalıydı.Birkaç hafta sonra Sally'e, ailesinin
nerede oturduğunu sordum. LosAngeles'in üç yüz elli km
kuzeyindeki bir kasabada oturuyorlarmış.
Onun ailesiyle tanışmak istediğimi,
bunu mümkün olup olamayacağını sordum. 'Kendilerine bir sorayım,
eminim sizinle tanışmak isteyeceklerdir,' dedi ve iki gün sonra,
'Ailemle konuştum; sizinle tanışmaktan mutlu
olacaklarını söylediler,'dedi. Dört-beş hafta
sonra San Francisco'ya gidecektim, Sally'nin
ailesinin yaşadığı kasaba yolumun üstündeydi,
onlara uğrayabilir, onlarla tanıştıktan sonra yoluma
devam edebilirdim.Bu planımı Sally'e söylediğimde
Sally, 'O gün ben de aileme gidecektim;isterseniz
beraber gidebiliriz,' dedi. Ailesine haber verdi.
Onlar da sabah kahvaltısına gelmemizi söylemişler.
Long Beach'ten sabahın altısında yola çıktık ve dokuz
buçuk civarındaSally'nin ağabeyi Brian'ın evine vardık.
Sally'nin babası George orada buluşmamızı uygun görmüş.
Çok güleryüzlü bir aileydi.Brian'ın, en ufağı dört yaş
civarında dört çocuğu vardı.Ziyaret ettiğim bu güler
yüzlü sıcak ailede, iki olay gerçekten dikkatimi çekti.
Bunlardan ilki, Sally'nin babası George'untorunlarıyla
konuşurken onların göz hizalarına inmesiydi. Bunu o
kadar doğal yapıyordu ki, artık farkına varılmadan yapılan
birdavranış olduğu belliydi. Sally'ye, babasının torunlarıyla
hep böyle mi konuştuğunu sordum. 'Evet' yanıtını alınca,
kendisi çocukken de babasının, onunla göz hizasına inerek mi
konuştuğunu sordum.'Evet, biz böyle biliyoruz. Ağabeyim Brian da
çocuklarıyla böyle konuşur; ben de kendi çocuklarımla
böyle konuşacağım.Biz böyle biliyoruz', dedi. Tüylerim
diken diken oldu. Ben üniversite öğretim üyesiydim ve insan
psikolojisi benim uzmanlık alanımdı ama üç çocuğumdan
hiçbiriyle göz hizasına inerek konuştuğumu hatırlamıyordum.
Kendime kızdım; sonra kendime kızmaktan davazgeçtim,
beni yetiştirenlere kızdım. Sonra onlara kızmaktan da vazgeçtim ve
bütün nesilleri yetiştiren kültür ortamına kızdım. Daha sonra
kimseye kızmayacağımı anlayarak, oradaki öğrenme fırsatından
yararlanmaya karar verdim. Torunlarının önünde diz çökerek
konuşan dede George'a 'Beyefendi, çocukların göz hizasına
inerek konuşuyorsunuz!' dedim. Bana biraz şaşkınlıkla gülümseyerek,
'Tabii, onlar küçük insanlar!' yanıtını verdi.
Öylebir bakışı vardı ki, bu bakış sanki 'Bu kadar doğal bir şey ki,
herhalde bunu herkes yapıyordur; sen yapmıyor musun?' diyordu.
O bakışa karşı bütün yaptığım, mahcup bir gülümseme oldu.
Bu güler yüzlü sıcak ailede dikkatimi çeken ikinci olay,
Sally'nin ağabeyi Brian'ın davranışı oldu. Brian, Pasifik
ülkeleriyle ticaret yapan, oldukça varlıklı biriydi. Evlerinin büyüklüğünden,
yüzme havuzundan, çiftliklerinden, arabalarının türünden
ailenin zenginliği belli oluyordu. Kahvaltıdan sonra saat on bir
dolaylarında telefon çaldı ve Brian bir süre telefonla konuştu.
Ofisten arıyorlarmış, Koreli bir işadamı Los Anegeles'ta imiş,
kendisiyle görüşmek için helikopterle saat 14'te gelmek istiyormuş.
Başkabir randevusu olduğunu söyleyerek bu teklifi reddetmiş olan Brian,
bize durumu şöyle açıkladı: 'Dört çocuğum var ve her haftabiriyle
dört saat baş başa geçiririm. Bugün dört yaşındaki kızım Mary'le randevum var.
Çocuklar çok çabuk büyüyorlar, eğer dikkat etmezsen,
bir bakıyorsun, büyümüşler ve onlarla beraber zaman geçirme olanağı
kaybolmuş.Brian'ın yaşam vizyonunu sormadım,
ama davranışından nelere öncelik verdiği belli oluyordu.
Brian için çocukları şüphesiz en azişi kadar önemliydi.
Brian'ın yaşamında bununla ilgili bir pişmanlık duygusu,
bir 'keşke' olmayacak.Sally'e sordum:
'Baban seninle randevulaşır mıydı?''Evet', dedi, 'yalnız benimle değil,
her çocuğuyla sırasıyla baş başa zaman geçirirdi. Ve ilave etti,
'Biz böyle gördük, böylebiliyoruz. Benim çocuğumun da babası böyle yapacak!'. Gülümseyerek,'Nereden biliyorsun?' diye sordum.
'Biz Frank'le konuştuk' diye cevap verdi. Yine içim cız etti.
Daha doğmadan çocuğun gelişme ortamıyla ilgili bir bilinç oluşmuştu.
Kendi çocuklarıma içim yandı. Evlenmeden önceki bilincimi,
kafamın karmaşıklığını, evlendiğim kıza ettiğim eziyetleri ve ondan da acısı,
kendi yavrularıma çektirdiğim acıları düşündüm.
Biraz daha düşününce kendimin de acı çektiğini anladım ve
bu sefer kendi çocukluğuma içim yandı. Daha sonra babamın,
anamın çocukluğuna içim yandı.Ve son durak olarak ülkemin tüm
çocuklarına içim yandı. Yine kimseye kızamayacağımı anlayınca,
'bundan sonra ne yapabilirim le ilgili düşünmeye karar verdim.
İşte değerli okurum; yazdığım kitaplar, verdiğim seminerler,
hazırladığım televizyon programları, 'Neyapabilirim?'
sorusuna verdiğim yanıtların öğeleridir.Sally'nin içinde
yetiştiği ortamı görmüş ve anlamış biri olarak onun davranışlarına
şimdi daha iyi anlam verebiliyorum. Sally,içinde yetiştiği ailede,
var oluşun beş boyutunu da doya, doya yaşayabilmişti. Çocuğun hizasına
inerek onunla göz göze konuştuğunuz zaman çocuk, 'Sen varsın,
sen doğalsın, sen değerlisin, sen güçlüsün ve sen sevilmeye layıksın',
mesajı alır ve çocuğun CAN'ı beslenir.
Çocuğuyla randevusuna sadık kalan baba,
'Seninle zaman geçirmek istiyorum,seni özledim',
mesajını güçlü olarak verir. Çocuk bu mesajı zihinsel olarak değil,
sezgisel olarak alır ve aldığı bu sezgisel mesajlar sayesinde çocuğun hamuru,
'Ben sevilmeye layık biriyim!' diye yoğrulur.Bir ana babanın çocuklarına
verebileceği en büyük miras, var oluşun beş boyutunda beslenmiş ve buna inanmış güçlü bir CAN'dır.

16 Şubat 2009

Baba 13 Anne 15 Yaşında

15 yaşındaki kızla girdiği ilişki sonucu baba olan 13 yaşındaki çocukla ilgili İngiltere'de tartışmalar sürüyor.Bu arada bu çocuklarının son fotoğrafları da gazetelere düştü.
15 Şubat 2009 Pazar 04:54
Küçük bebeğini kocağına alan 13'lük baba Alfie Patten, gazeteciler poz verirken boyundan büyük laflar etti. Küçük baba, "Söz veriyorum çok iyi bir baba olacağım.Çocuğumuz için hem okulda hem dışarıda daha çok çalışmam gerekecek." dedi.

15'li karısıyla birlikte yatak odasında bebekleriyle gazetecilere açıklama yapan bu küçük aile, günlerinin önemli bir kısmını playStation oynayarak geçirdiklerini bebeklerine ise sıra ile baktıklarını söylediler.


İngiltere'yi sarsan bu ilginç olayla ilgili Başbakan Gordon Brown'da gazetecilere bir açıklama yaparak, "Gençlere doğum kontrolü mutlaka çok küçük yaşta öğretmemiz gerekiyor.Bu olay bize acele etmemiz gerektiğini gösterdi" dedi.

İngiliz Çocuk Bakanı Ed Balls olaya karşı olduğunu belirterek, "Bu kadar küçük yaşta bir çocuğun baba olması ve aynı şekilde o küçük kızın anne olması bana çok kötü görünüyor.Ancak bu bizlerin bu minik karı - kocaya ve bebeklerine yardım etmemizi engellemez" şeklinde konuştu.

Bu arada tartışılan en önemli nokta 13 yaşındaki bir çocuğun o kızı nasıl hamile bıraktığı ile alakalı.Bu tartışmalara doktorlarda katıldı ve doktorlardan ardı ardına açıklamalar geldi

6 YAŞINDA BİR ÇOCUK BABA OLABİLİR

Doktor Carol Cooper, kızların ve oğlanların fiziksel değişimlerde farklılıklar olabileceğine dikkat çekerek, " Çok nadir de olsa 6 veya 7 yaşındaki oğlanlar kızları hamile bırakabilir.Erkek çocuklarında normalde ergenlik 12 yaşında başlar.Hormonal değişim ve spermler ergenlikle birlikte oluşur.Daha sonra bu süreç gelişerek gençliğe uzanır" dedi.Doktor Coper, bu olaydaki durumun nadir ama imkansız olmadığı özellikle vurguladı.


HABERVİTRİNİ/ÖZEL


'Bebeğin gerçek babası benim'

Kız arkadaşından çocuk yapan 13'lük babaya kötü haber: 16 ve 14 yaşında iki çocuk, bebeğin gerçek babası olduklarını iddia etti..
İngiltere'de 13 yaşındaki Alfie Patten'ın baba olmasının yankıları sürerken, iki baba adayı daha ortaya çıktı. News of the World gazetesinin haberine göre; 16 yaşındaki Richard Goodsell ile 14 yaşındaki Tyler Barker, 15 yaşındaki Chantelle Steadman'dan olan ve "Maisie" adı verilen bebeğin gerçek babaları olduklarını ileri sürdü. Hatta 16 yaşındaki Richard Goodsell, gerçek babanın ortaya çıkması için DNA testi yapılmasını istedi. GÖZLERİ BANA BENZİYOR' Hamile olmadan önce küçük anneyle üç ay beraber olduğunu belirten Richard "Chantelle'la evlerinde üç kez beraber oldum. Gerçek babanın ben olduğumu biliyorum. Herkes benimle aynı kanıda. Arkadaşlarım bebeğin gözlerinin bana benzediğini söylüyor. Annem bile aynı düşüncede. Bütün bu karmaşaya ancak DNA testi açıklık getirebilir" dedi. Diğer baba adayı 14 yaşındaki Tyler Barker ise "Chantalle ile 9 ay önce evlerinde birlikte oldum. Çocuğun benden olduğuna dair endişelerim var. Umarım ben değilim. Arkadaşlarım benle dalga geçiyor. Bu alaya alınacak bir konu değil. Ciddi bir mesele" diye konuştu. ADAY SAYISI 8'E ÇIKTINews of the World gazetesi, konuyla ilgili haberinde genç anne adayı Chantalle Steadman'ın hamile kalmadan önce 8 kişiyle birlikte olduğunu iddia ederek, yakında diğer baba adaylarının da ortaya çıkabileceğini yazdı.


Nil bakırcı

İlkokullarda cinsel eğitim dersi verirseniz böyle olur. Çocuklar ders çalışmış.Ama biraz fazla çalışmışlar heralde.

NAZ KAHRAMAN
16/02/2009 - 10:31

yok yok artık yorumu filan bıraklaım biz dünyanın sonunu getirdk baska mantıklı açıklaması olamaz bunun mantığıda yok o ayrı

İREM iremce ('irem-ce' tüm yorumları)
16.02.2009 10:53:32

EVCİLİK OYUNU GERÇEĞE DÖNÜŞMÜŞ!

YASİN TEKİN ('yasin07' tüm yorumları)
16.02.2009 09:59:22

Dünya'nın sonunu hiç de iyi görmüyorum. :(

ersan karadurmus ('erersan' tüm yorumları)
16.02.2009 09:56:00

Bu ne şimdi medeniyet mi? Eğer doğruysa kız 15 yaşında ilişkiye girmediği çocuk kalmamış, sizce ne kadar normal? Bunun dinle falan alakası yok, bu ahlaki bir çöküntünün eseridir. Avrupa artık tamamen çığrından çıkmış durumda birileri bu çocuklara doğru yolu göstermesi lazım ama kim hangi ana baba?

aysun gorengol ('aygrngl' tüm yorumları)
16.02.2009 09:46:24

inanamıyorum bu duruma.. işin içinde başka bişi var bence... bu çocuktan nasıl bir birleşme ve devamında nasıl bir hamilelik gibi birşey meydana gelir..daha kendisi çocuk..yokk yokk bu işte başka şeyler var..çıkar kokusu..bence topu bunlara attılar büyükler...

Y
akut ersoy ('yakutersoy' tüm yorumları)
16.02.2009 09:45:47

Dünya nereye gidiyor, bu ne çöarpıklık diyenlere: Senin ülkende 13 yasında kız cocukları 50 yasında adama mal gibi zorla veriliyor! Biz önce kendi çarpıklıklarımızı düzeltelim! Ve en önemli nokta : Bizde koca adamlar kendi çocuklarına sahip çıkmazken bu bebeğe birden çok kişi sahip çıkıyor!

ELA SAKMAN ('1079' tüm yorumları)
16.02.2009 09:42:41

ben bu işten hiç bir şey anlamadım çocuk 13 deniliyo bebek yeni doğdu demekki 12 yaşında ilişki yaşamış inşallah bu işin içinden bir sapıklık çıkmaz bebeğe gercekten dna yapılmalı

semih kazancı ('semih__' tüm yorumları)
16.02.2009 09:36:41

Yani çocukların çocuk doğurmaları sanki sadece avrupa ülkelerinde oluyormuş gibi zannediliyor. Diğer az gelişmiş ülkelerde yani batı medeniyeti olmayan yerlerde 12-13 yaşındaki kız çocukları 60 - 70 yaşındaki adamlar ile evlendiriliyor. Çocuklar daha 14 üne girmeden iki bebeyi kuçağına veriyorlar

ŞÜKRÜ TOZAR ('seeartos1985' tüm yorumları)
16.02.2009 09:29:05

Bizim ülkemizde 15-16 yaşında evlilik yapıldığı zaman "bu ne ilkellik" naraları atan avrupaya bakın hele.13-16 yaşlarında geçnler "bebeğin babası kim " diye tartışıyor.

SEVİNÇ SEDA YILDIRIM ('insanlikadina' tüm yorumları)
16.02.2009 09:26:46

Yorum yazmaya çalışıyorum, yazıyorum siliyorum, ne denirki bu duruma şimdi..."İstemişler doğurmuşlar, gerçek baba karışmış olabilir, ama tüm adaylar sahip çıkmaya çalışıyor, biz büyüklerde yapıyoruz böyle şeyler, hiç değilse onlar masum ve saf, akılları ermiyor..." demeyi uygun buldum sonunda.

burak yüksel ('burako2121' tüm yorumları)
16.02.2009 08:59:34

işte avrupa daki çarpık ilişkilere bir yenisi daha kimin eli kimin cebinde belli değil

Dogustan Asker ('kediyidegilcaninizialmayagel' tüm yorumları)
16.02.2009 08:59:26

Ya bunlarin yasi kac nereye gidiyor bu dünya böyle bunlar daha kendileri cocuk

Aytekin KARAKAS ('fenerup' tüm yorumları)
16.02.2009 08:55:05

Çocuklar oyun oynuyor.

Ayşe Başak Gürel ('dsp' tüm yorumları)
16.02.2009 08:23:34

Dünya nereye gidiyor.Çocuklarımıza neler oluyor.Bu yaşta cinsellik nasıl oluyor anlamıyorum.Gerçi ülkemizde de 13 yaşında kızlar doğum yapıyor yadırganmıyor.13 yaşında bir erkek baba olunca garipseniyor.


Hakan Ocak
16.02.2009 08:16:03

Bunlar çocuğun resminide satarak rant yaparlar yakında şaşırmasın kimse :) Daha neler göreceğiz bakalım...Boşuna dememişler çocuktan al heberi diye...

esra özsarı ('1925' tüm yorumları)
16.02.2009 08:11:19

ahlak yozlaşması bu olsa gerek.daha 15 yaşında ama....maşallah yanii

mehmet fatih ('cinguangzhoudanbirbakis' tüm yorumları)
16.02.2009 07:03:46

Ne bıcım bı dunya dallasa donmus ortalık.cocuk yastalar ama annesı gozlerının ogluna benzedıgını soluyor:))) Cocugun baba adayıda cok

terstrigonometrik fonksiyon ('taymezcale' tüm yorumları)
16.02.2009 03:37:11

Ah be yavrum ihale sende kalmış desene:) hadi bu sabinin aklı ermemiş bebek senin denildiğinde almış kucağına sahiplenmiş lakin nasıl olurda anası babası kuşkulanmadan sahiplenmişler bebeği.
(Hürriyet Gazetesi'nin 16.02.2009 Tarihli haberine yapılan okur yorumları)

13’lük babaya 16’lık rakip

İngiltere’de 13 yaşında baba olduğunu söyleyen Alfie Pattenis’in "gerçek baba" olmadığı iddia edildi.16 yaşındaki Richard Goodsell, "Gerçek baba benim, DNA testi istiyorum" dedi. Baba adayları arasında başka çocuklar da var. Goodsell, bebeği dünyaya getiren 15 yaşındaki Chantelle Steadman’la hamile kalmasına yakın dönemde üç ay boyunca sık sık cinsel ilişki yaşadıklarını söyledi. Richard, "Bebeğin babası olabileceğimi biliyorum. Herkes ben olduğumu söylüyor. Bütün arkadaşlarım bebeğin gözlerinin tıpkı bana benzediğini söylüyor. Annem bile böyle düşünüyor" derken Tyler da, "Dokuz ay kadar önce Chantelle ile yatağa girmiştim ve bu bebeğin babası olabileceğimden endişe duyuyorum. Umarım ben değilimdir" dedi.


(ps: haberlerin hepsi gazetelerin internet sitelerinden copy+paste yoluyla edinilmiştir.)



30 Ocak 2009

Ocak 2009 Bursa-Uludağ

Kalp damarlarından ikisi tıkalı olduğu anlaşılan babama

Balıkesir de anjio yapıldı. Ancak bunun fayda etmediği ve açık kalp ameliyatı olması gerektiği söylendi.
Bölgedeki fakülte hastanelerini filan araştırmaya başladık.
Araştırmalarımız sırasında Kalp Damar Cerrahisi konusunda bölgenin en iyi hastanesinin Bursa Yüksek İhtisas ve Araştırma Hastanesi olduğunu öğrendik.
Birkaç tavsiye ile bunu pekiştirdikten sonra 20 Ocak Salı günü hastaneye gelerek yatış işlemlerimizi yaptırdık.

Kalabalık bir hastane.Serviste yer bulmak çok mümkün değil.Odalar genel itibariyle temiz ve düzenli.İki kişilik odalarda kalınıyor.


Babam, yaşı itibariyle fazla gürültüye tahammül edemiyor.Aynı odada kalan diğer hastanın ziyaretçileri geldiğinde onların sesinden rahatsız oluyor.Anladım ki,yaşlı ve hasta babamla bu odada ilk geceyi geçirmek çok güç olacak.

Aynı koridorun karşı sırasında “özel oda” dedikleri,aslında tek kişilik olması dışında hiçbir artısı olmayan odalar var. 60 TL/GÜN şeklinde veriliyormuş ama şimdi hiç boş yer yokmuş ve uzunca da bir liste varmış ellerinde.Eğer biz de o odalardan birinde kalmak istiyorsak o uzun listeye adımızı yazdırmalıymışız.

Bu konuda yapılabilecek daha başka bir şeyin olup olmadığını sormak için adının Ayten olduğunu öğrendiğim sorumlu hemşirenin odasına girdim.


Ayten hemşire başka bir hemşire ve bir de asistan hekim ile bilgisayarda bir şey yapmaya çalışıyorlar ve yapamıyorlardı.”Yahu,yokmu bu hastanede excell den anlayan birisi?..cık cık cık..” cümlesinden sonra “Tabikî ki var” diyerek masaya doğru yaklaştım.Hemşire hanımın gözleri parladı.Meğer ay sonunda yönetime vermesi gereken raporları excell bilgisinin azlığı yüzünden yetiştirememiş ve sırf bu yüzden sömestr tatilinde çıkmayı planladığı tatile bile çıkamamış.Excell tablolarının düzenlenmesi konusunda yardımcı oldum.
İşim bittiğinde,”Pardon,siz niçin gelmiştiniz?” dedi.”Özel oda konusunda yapılabilecek başka bir şeyin olup olmadığını sormaya geldim” diyecek oldum,beni konuşturmadı.Hemen önünde duran ajandasını açarak babamın ismini ilk sıraya aldı ve bir saat sonra odanın boşalacağını,bizim için hazırlatacağını söyledi.
Dediği gibi de oldu ve biz bir saat sonra özel odadaydık…

Ameliyat öncesi sürede Bursa da oturan tanıdık ve akrabaların ziyaretlerini kabul ettik.


Pek te memnun olduk.

Ameliyat sırasında kullanılmak üzere altı ünite kan gerekiyormuş.Fakat bu kanlardan 3 ü şimdi alınabilir ve soğuk bekletilebilirmiş ama diğer 3 ü ameliyat esnasında sıcağı sıcağına hemen alınıp kullanılması gerekiyormuş.Telefonlara sarılıp Bursa da oturan tanıdıklarımızdan kan temin etmek için arayışlara başladık.Aradıklarımızdan herkes vermek istiyor ama grupları uymuyor.

Velhasıl istediğimiz kalite ve modelde kanı bulduk.

Bu konuda bize çok fazla yardımcı olan Bursa Vali Yardımcısı Sayın Celalettin YÜKSEL’e (Ziyareti ve kan bulma konusunda sağladığı imkanlar için), Dünya Bankası Bursa şubesinden Sayın Hüseyin BANKACIOĞLU ‘na (Ziyareti ve kan bulma konusunda sağladığı imkanlar için) ,Karinna Hotel den arkadaşım ve meslektaşım Emre’ ye,(kan bulma konusundaki yardımları ve Uludağ da gösterdiği yakın ilgi ve misafirperverlik için) teşekkürü borç bilirim.

….


23 Ocak 2009 Cuma günü sabah Babam By-Pass oldu.Ameliyat yaklaşık 4 saat sürdü.
Ameliyat oldukça başarılı geçti.Ameliyat sonrası Kalp Damar Cerrahisi Yoğun Bakım Servisine aldılar.Görüşmek ve hatta görmek mümkün değil.Ama biz, daha önce personelim iken devlet memuru olup bu hastaneye tayin edilen Anestezi Teknikeri Nadir sayesinde istediğimiz bilgiyi alabiliyoruz içeriden.

kinci gün,”İzleme Odası” diye bir yere Yoğun Bakımda yatan Hasta yakınlarını alıyorlar ve TV ekranından kamera ile sadece 3 Dakika kadar görmeye müsaade ediyorlar.

Pazartesiye kadar Yoğun Bakımda yatacağını öğrendiğimiz babamız için henüz dışarıdan yapabilecek hiçbir şeyimiz yok.

Hastane önündeki cafelerde sürekli çay içiyoruz.Seri şekilde sigara tüketiyoruz.Arada Yoğun Bakımın önüne çıkıp anlamsızca bir süreliğine açılmayan kapılara bakıyoruz.

Bir sürü hasta yüz,ağlayan sızlayan insanlar görmek bir süre sonra insanı geriyor.


Ruhumuz daraldı.


Bu arada abimin daha önce Bursa yı gezmediğini ve Uludağ’a çıkmadığını öğrendim.
Pazar günü gitme planları yaptık.Teleferikle çıkacağız ve yukarıda ne gibi yerler varsa göreceğiz,oturup belki bir şey ler yiyip içeceğiz ve geri döneceğiz.

Pazar günü sabah saat 11:00 de (hevesle) teleferiğe vardık ve teleferiğin bu gün çalışmadığını öğrendik.
Hava lodoslu olduğunda çalışmazmış.Bunu bilmiyorduk.Tabi bu benim için çok olmasa da abim için büyük bir hayal kırıklığı oldu.Teleferiğe binmeyi çok istiyordu.
Teleferik binasının önündeki parka oturup daha önce hazırlamadığımız B planını tüttürdüğümüz sigaralar eşliğinde oluşturduk.
Bir önceki gün Tophaneyi gezerken Saltanat Kapı nın hemen önünden Uludağ’a dolmuşlar kalktığını görmüştük.B Planı dolmuş ile gitmek.
Teleferikten Tophaneye Taksi-Dolmuş ile geldik.Minibüsler 15 er kişilik ve dolduğunda hareket ediyor (9 YTL).

Şansımız yaver gitti ve hemen doldu.En önde oturduk.

Arkada,şöförün arap dediği ama benim ise çocuklarının isimlerinden anladığım kadarıyla


Yahudi olduklarını düşündüğüm 5-6 kişilik bir aile oturdu.Yol bitinceye kadar 19-20 yaşlarındaki Jakop 6-7 yaşlarındaki Joseff’e Bursa ve Uludağ hakkında info verdi.Yol boyunca bizde şöförle muhabbet ettik

Uludağ’a yabancı turist çok az geliyormuş.

Gelenler de hep tur otobüsleri ile gittiğinden pek yabancı turist görmüyorlarmış.

Uludağ’a en çok Araplar rağbet ediyormuş.Senede 5-6 ay çalışıyorlarmış.Dolmuş kendisininmiş ama oda herkes gibi az kazanmaktan şikayetçi.Yol boyunca her virajın her kestane ağacının hikayesini anlattı. Bizimde kestanelerimiz olduğundan kestane konusunda bizimde söyleyecek birkaç sözümüz oldu.Aşılama türleri ve zamanları konusunda fikir alışverişi bile yaptık.


Mesela kestaneleri dikenli kozalarından ayırdıktan sonra daha ileriki bir zamanda satmak yada yemek için kestane çuvalının kazılan bir çukura bırakıldığında ve yanlarındaki boşluklara da eğrelti otu konulduğunda aylar sonra bile o kestanelerin aynı tazeliğini koruduğunu bilmiyormuş. Abim çiftçi olduğundan ve daha iyi bildiğinden toprakta kestane saklamayı şöföre iyice tarif etti.Adam,”Allah Allah,nasıl olur ya..” diye şaşırdı kaldı.Onlar,kestane mevsiminde ne çıkarıp satarlarsa işte o kadarmış.Saklama yöntemleri yokmuş.

Yol kenarında daha önce Geyik çiftliği varmış.Orman Bakanı Osman PEPE,bakımları maliyetli oluyor diye 100 kadar geyiği doğaya saldırmış.Ama bu geyikler evcil olduklarından, doğal ortama ayak uyduramamışlar.Bir kısmı geceleri gelerek yakınlardaki köylülerin bahçelerindeki sebzeleri yemişler.Bir kısmı kurtlar tarafından bir kısmı da kaçak avcılar tarafından yok edilmiş.Şimdi ise sadece nadiren bir tane veya iki tane görüyorlarmış.


Kar her yağdığında iş makinaları karları yolun kenarına kürediğinden yol kenarlarında bir metre kalınlığında kar kütlesi oluşmuş.Yol kenarlarındaki küçük boşluklarda haftasonu çocuklarına kar göstermeye getiren aileler piknik yapıyor.Mangallarda sucuklar kızarıyor.








Uludağ ın oteller bölgesinin girişi çok kalabalık.Lüx jeep ler otellerin önünü doldurmuş.
Daha sonradan otellerin fiyatlarını öğrendiğimde burada jeep lerin olmasının ne kadar normal olduğunu anladım.
Arkadaşlarım Emre ve Ebru nun görevli oldukları otel 2. bölge denilen yerde.
2 Gün önce aynı otelde kalan bir Üniversite öğrencisi kayak yaparken ormanda kayboldu.
Daha olay çok taze olduğundan her yerde o konuşuluyor.tabi her kafadan da bir ses çıkıyor.
Bizim de söylenenlerden anladığımız kadarıyla akşamüstü bir grup öğrenci geri dönüş zamanı geldiğinde kaybolan çocuk ısrarla teleferikle dönmek yerine kayarak dönmek istemiş.tabi akşamüstü karanlığına birde sis eklenince rahmetli yolunu kaybetmiş ve karşısına çıkan bir kulübeye sığınmış.Ama telefonunun şarjını gereksiz yere aradığı arkadaşları ile konuşurken bitirmiş.
Velhasıl,zamanında yetişilemediği için hayatını kaybetmiş.

Otelin önünde Emre karşıladı bizi.Otele girdik.Bilgi üniversitesinden bir öğrenci grubu gelmiş otele ve çok kalabalık görünüyordu.Ayrıca Uganda kralı kalıyormuş Kral dairesinde.Yine Emre den de duyduğum kadarıyla Uludağ a ençok Araplar ve Afrika Kralları rağbet ediyormuş.

Ebru ve Emre ile bir süre sohbet ettikten sonra yemek için restorana geçtik.Yemek esnasında bir ara kayak yapma fikri iyi bir fikir gibi görünse de,daha önce hiç kayak yapmadığımdan çömleği kırmamak için vazgeçtim.

Yemekten sonra otelin dışına çıktık ve otelin çevresinde karların üzerinde yürüdük ama soğuk ve rüzgar dışarıda fazla kalmaya müsaade etmiyordu.
Lobide şömine başında kahvelerimizi içip sigaralarımızı tüttürdük.

Burada, başka bir zamanda başka şartlarda cep telefonumu kapatarak müşteri olarak en az on gün kalmalıyım diye düşündüm içimden.
Otelin önünde duran grayder ve kepçe dikkatimi çekti.Meğer Uludağ otellerinin olmazsa olmazlarından biri bu iş makinalarıymış. Yolda kalan misafirlerini hep bu dev makinalarla kurtarırlarmışVakit geç olmaya başladığında Bursa ya gitmek için hazırlandık.Emre,Bursaya yolcu taşıyan taksi-dolmuşlardan birini çağırdı ve binip yola çıktık.Öne abim ile ikimiz sıkışarak oturduk.Arkaya,otelden üç kişi bindi.Müzisyenlermiş.Arkaya oturan kadınlardan biri Bursaya gidene kadar sesli sesli cep telefonuyla görüştü. Yaklaşık 40 dakika sonra Bursa ya indik.

Çok fazla bir şey yapmamış olmamıza rağmen oldukça yorulmuştuk.Ama benim için,özellikle de abim için çok güzel bir gün olmuştu.

Hastaneye uğradık.Akşam Yoğun bakım hastalarının kamera sistemi ile gösterilme seansına yetiştik.Seyrettik.Babam el salladı boşluğa.İzlediğimiz söylenmiş olsa gerek birde gülümsedi.Bizim de içimiz ferahladı ve hafifçe çiseleyen yağmurla birlikte eve döndük.